26.05.2009

Saviola ve Benzerleri



Bazı insanları ve kararlarını anlayamıyorum mantıklı bir gerekçe bulmam da zor. Mesela Saviola, tarihçesini herkes az çok biliyordur. O da yeni Maradona olarak lansedilen onlarcasından biriydi. Aç parantez - Arjantin'de boyu 1.70'in altında olup yaşı 20'den küçük olan her on futbolcudan 4'ü yeni Maradona olarak lanse edildiği tarafımdan tespit edilmiştir - kapa parantez.
Yetenekleri belki çok üst düzey takımlar için değil ama bir alt boyu için fazlasıyla yeterli. Fiziksel dezavantajını da bu yetenekleri kapatıyor zaten. Eee peki napıyor bu güzel kardeşimiz Madrid'in yedek klübesinde günlerini geçirip para kazanıyor. Okyanusta kaya balığı olmayı kabul ediyor. Oysa bir alt kategoride adından çok daha söz ettirebileceği bir takımda futbol oynayarak para kazanabilir. Saviola bu tip futbolculara bir örnek, benzerleri de var dev takımların yedek bankında bolca. Ne diyelim büyük takım olunca kulübesi bile farklı heralde?

20.11.2008

Hafta Sonu Futbol (!)


Bilirsiniz bizim televizyonlardaki futbol porgamlarında bazen futbol konuşulur. Evet artık futbolun sahada oynanan yüzünün yanısıra, saha dışında da pek çok öğesi var. Ancak saatler süren geyikleri dolduracak kadar değil bunlar. Bu haftanın futbol programlarının geyiği de gündeme düştü. Cemal Aydın A.Gücü F.Bahçe maçının hakemi Halis Özkahya'yı aramış. Ekrandaki bir takım futbol yorumcularını görür gibiyim. Ellerini ovuşturup bu haftanın da malzemesi çıktı diye seviniyorlardır. Kimi diyecek "arar arar sana ne" kimi "arayamaz etik değil diyecek" laf salatası sofralarımızı donatacak. Biz izlekler de 2 kelime futbol için o kanal senin bu kanal benim dolaşacağız.

 

Uzun Ara !!!

Blog yazmak yani düzenli yazmak zormuş. Bunu öğrenmiş olduk. Günlük koşuşturma içinde ciddi bir zaman ayırmak gerekiyor. En son ağustosun sonunda yazmışım neredeyse 3 ay olmuş. Başladığımda her gün yazacağım diye söz vermiştim, tutamayınca da biraz salmıştım açıkçası. Şimdi her gün yazmak gibi bir hedefim yok. Ara sıra içimden gelenleri dökeyim yeter.

27.08.2008

Denizli Sonrası, Bükreş Öncesi


Bazen maçın üzerinden bir kaç gün geçince daha sağlıklı düşüncelerle yazabiliyor insan. Denizlispor maçından hemen sonra yazsaydım çok daha karamsar bir yazı olacaktı eminim. Şimdi o maçtan kalan tortularla ve Steaua Bucharest maçı öncesi beklentilerle bir harman yapalım.

Sezon açılışı gibi değildi. Bilet fiyatları, ağustos sıcakları, Steaua maçı. Hepsi bahane edilebilirdi, hepsini de ettik zaten. Maç öncesi Galatasaray saldırır Denizli kapanır diyorduk. Ne G.Saray beklendiği kadar saldırdı ne Denizli beklendiği kadar kapandı, taa ki kırmızı karta kadar. O dakikadan sonra G.Saray eninde sonunda gol atara gitti maç. Oldu da netekim. Sonrası çorap söküğü.

Maçın en mutlu edeni Kewell'dı. Kayserispor maçından sonra bu maçta da ters kanattan gelen topa hücuma destek vererek golünü yazdı. Hatta aynı pozisyondan 2 tane daha girmişti gole kadar ancak atamamıştı. Rakiplerin özellikle top ters kanattayken Kewell'a dikkat etmesi lazım.

Lincoln'ü geçmiş maçlara göre daha istekli ve çalışkan gördüm. Bizim medya pek öyle görmemiş ayrı. Tabi ki beklentilerin alıtndaydı ancak eski vurdumduymaz dokunsan düşecek görüntüsü yoktu.

Mehmet Topal'ın çıkışındaki ıslıklar Skibbe'ye müthiş bir uyarıdırı bence. Sayın Skibbe kafayı Mehmet Topal'a takmak yerine, bu kadar alternatifli kadroyu nasıl verimli kullanırım ona kafa yorun. Aklı başında her teknik adam kadroyu yaparken önce Arda ile Topal'ı yazar sonra geri kalanları yerleştirir.

Son dakikaları 9 kişi, 43 dakikayı 10 kişi oynamış genç bir rakibe karşı alınan kolay ancak sıkıntılı bir galibiyet oldu. Süper kupa finalinin ikinci yarısında oynanan güzel futbola da biraz gölge düştü.

Steaua maçı öncesinde kafam karışık. Umutlu olmak için de, karamsar olmak için de çok sebep var. Aykut var, sağ bek yok, takım oyunu henüz oturmadı, Bükreş zor deplasman vs... tarafından görüntü karanlık.
Arda var, Kewell var, biraz eksise de Avrupada oynama becerisi var, ne olursa olsun rakipten güçlüyüz vs... tarafındansa pembe bir tablo.

Maçı 1-0'a kitlemek gibi bir şansımızın olmadığını her halükarda 2.golü bulmamız gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla kendi sahasındaymışçasına (ilk maç gibi değil tabi) oynayan, saldırgan bir oyun sergilememiz gerek. Yoksa defansı sağlam tutayım arada bir tane sıkıştırayım maçı değil bu. Tam tersi gol düellosu olsun bol gol olsun yeter ki biz gol atalım. Dah net tabirle 0-0'a eleneceğimize 2-2'ye uzatalım.

20.08.2008

Galatasaray Steaua Bucharest Maçı

Efendim maçı yeni açık alt tribünden takip ettim gözlemlerim çimlere bir hayli yakın bir noktadan ancak görüş açısı dar bir tribünden.

Öncelikle biz daha steaua tribünlerindeki hareketliliğe renkli meşalelere bakarken Aykut sağolsun ikramını yapmıştı. Tribünde hafif homurdanmalar vardı ancak genel eğilim atarız yönündeydi. İkinci golü yememizle birlikte homurtulara, kızgınlık hatta küfürler eşlik etmeye başladı. Bu sırada Nonda biraz olsun yüreklere su serpti. Bir parantez de Arda için açmalıyım. Çıplak gözle ve yakından izlediğinizde çok daha etkileyici bir adam olup çıkıyor. Topa hakimiyeti, soğukkanlılığı, ani verdiği kararlar ve bunları uygulaması gerçekten büyük bir yetenek Arda.

İkinci yarı golle başlayınca hepimiz 3-4 olur diye umutlanmıştık ama özellikle Arda yorulduktan sonra (ki çok normaldi takımı tek başına rakip sahaya götürüyordu) iyice oyundan düştük ve 2-2 ye duacı olduk.

Açıkçası hocaların kadro seçimine karışılmaz gibi bir görüşte değilim. O günkü kadro özellikle de oyuncuların mevkileri son derece tartışmaya açıktı. Yapılan yanlışların en barizi Meira'nın orta sahada Mehmet Topal'ın yanına çekilmesi. Meira'nın alınma sebebi savunmadan bilinçli ve doğru toplarla çıkmak. Onu orta sahaya çekerek hem orta saha dinamizmi kayboldu hem de Servet, ve Emre'lerle rakip sahaya şişirilen veya mecburiyetten Aykut'a dönülen toplarla dolu bir maç geçti.

Hep iddia ederim futbol basit bir oyundur onu zorlaştıran etkenlerin en büyüğü teknik direktörlerdir. Skibbe'de oyuncuları oynadıkları yerlerde değil oynayabildikleri yerlerde oynatarak işini zorlaştırdı. Ki bunun ispatı bir kaç gün sonra oynaması gerektiği yerlerde oynayan futbolcuların özellikle ikinci yarıda Kayserispor'a karşı oynadığı futboldur.

Sözün özü 2.maçta işimiz çok zor. Bükreş zaten zor bir deplasman hele 0-0'ın dahi yetmeyeceği bir skorla gitmek işi daha da zorlaştırıyor. Galatasaray'ın öncelikle turu istemeye sonrasında da yıldızlarına ihtiyacı var. Belki Lincoln ilk defa bir maçı almak ister???

4.08.2008

Rakipler...


Bir süre yazamadım o nedenle biraz bayat bir yorum olacak ama yazalım yinede. Avrupa Kupalarında çekilen kuraların en iyisini Beşiktaş çekti. Bildiğim kadarıyla çok da zor bir takım çıkma ihtimali yoktu ama yine de zorlanacağı bir takım değil.

Fenerbahçe rakibin yaratacağı taraftar baskısı dışında bir çekincesi olmayacak. Fenerbahçe ile aynı sıklette bir rakip değil. Futbolun büyüüüük sürprizlerinden biri olmazsa Fener rahat eler.

Galatasaray'a gelince. Kura çekilirken canlı izleme şansına sahiptim. Çıkmasını tercih ettiğim takımlar bir bir başka takımlarla eşleşirken Barca, Liverpool, Arsenal, Juve gibi devler kalıyordu geriyor. Sonuçta çıkabilecek en iyi 2-3 takımdan birini çektik. Yine de tur şansının %50 den fazla olduğuna inanmıyorum ,kalbim tersini söylesede...
Özellikle deplasmandaki maç çok zor geçecek. Galatasaray'ın genç kadrosu da düşünüldüğünde tecrübeli yabancılara çok iş düşecek kanısındayım. Henüz hiç bir hazırlık maçını izlememiş olsam da gelen sinyaller de pek iyi değil. Alınacak santraforun da 10 günde takımın çehresini değiştiebilecek bir isim olma ihtimali düşük olduğundan Galatasaray'ın çok ama çok konsantre bir 180 dakika oynaması gerekiyor. Kısır skorlu 2 maç bekliyorum.

31.07.2008

De Sanctis


Takımıyla Rusya'ya gitmemesi Galatasaray'la anlaştı şeklinde yorumlanmış. Bence bu iş bitti bitiyor. Tabi transfer bu hiç bir şey belli olmaz. Kendi adıma çok istediğim bir transfer. Özellikle ceza sahasına çok hakim, hırslı, biraz da deli bir kaleci. Galatasaray öncelikle Şampiyonlar Ligi'ne kalmayı ve orada bir yerlere gelmeyi planlıyorsa bu hedeflere yakışacak bir transfer olur. Aykut ve Orkun ise başka bir yazının konusu olur.

Eyvah Şortlarda Reklama İzin Çıktı


Birkaç gün önce TFF sessiz sedasız yeni bir kararın altına imza attı. Medyada çok ses getirmese de bence önemli bir gelişme özellikle göz zevki açısından. Alınan karar gereği 2008-09 futbol sezonunda Turkcell Süper Lig takımları şortlarına da reklam alabilecekler.

Elbette bu karar kuluplerin bir nebze olsun kasalarına para girişi sağlamak ve transfer döneminde onlara nefes aldırmak amaçlı bir karar. Bu kısmında sorun yok ancak daha önce aynı kararı uygulayan Avusturya gibi ülkelerde formanın türlü yerlerindeki yazılarla terkedilmiş bir bina duvarını andırdığını ve çok çirkin görüntüler oluştuğunu biliyoruz. Hele günübirlik yaşayan Anadolu Kulupleri'nin eskiden formalara yapıştırdığı bezleri şimdi şortlara yapıştırdığını düşündükçe içim daralıyor. Bir de şortun hangi kısmına reklam alınacak? Arkaya popo kısmına olursa, oraya verilecek reklamın içeriğiyle reklamın uygulandığı bölge arasında kurulacak nahoş ilişkiler baş ağrıtabilir.

* Ultra Prima ile her zaman rahat hareket edeceksiniz.
* Orkidle daha da güvendeyim.

Reklamın şortların ön kısmına uygulanması durumunda Okey, durex gibi markaları tek geçiyorum. Slogan bulup da bedava yardım yapmayalım. Sözün özü şortlarda reklamlarla daha da bir şenlencek deriiiin futbol geyiğimiz. Ben de göz zevki, estetik gibi gereksiz (!) detaylarla uğraşıyorum.

29.07.2008

Trezeguet Barca Yolunda Mı?



Malum Barcelona Eto'o ile yollarını ayıracak ve bir santrafor peşinde. Listedeki kuvvetli isimlerden biri de Trezeguet. Henry ile Trez Fransa Milli Takımı'ndan sonra buluşabilecekler mi henüz belli değil. Barca 22 Milyon Avro teklif etmiş. Sinan Engin tarzı yorumlamak gerekirse; Eto'o 5 Trezeguet eder. Trez 22 milyon avro ise Eto'o ne eder?
Ayrıca Eto'o nun Trezeguet ile takası da gündemdeymiş. Ranieri yerinde olsam daha onlar teklif etmeden "kabul ediyorum" derim. Tabi Barca yönetimi böyle tuhaflıklar yaptıktan sonra üste para vermeyi de kabul ederse şaşırmam. Biliyorum yeni bir hoca, taze kan, yeni transferler, geçen senenin izlerini silme isteği ama bir yere kadar. Bazen acaba bizim kulüp yöneticilerine çok mu yükleniyoruz diye düşünüyorum?


Robbie Keane


Eveet ajanslarda geçen haberler doğruysa Keane artık kırmızı. Hayırlı olsun bol gol atsın diyelim ancak verilen rakamı duyunca içim cız etti. BBC'de yazana göre 25 milyon €'nun üzerine çıkma ihtimali var transferin. Keane fena bir futbolcu değildir. Ada için çok da geçerli bir forvet sayılabilir ancak konu Liverpool ve hedefleri olunca, hele de bu kadar çok para ödenince bir anda işler değişiyor ve Rafa Benitez'in hangi akla hizmet böyle bir transferi yaptığını sorgulamak gerekiyor. Geçen yılki Fernando Torres örneğinden yola çıkıp, takımı en az bir kademe yukarıya çıkaracak bir futbolcuya bu para verilseydi doğru hamle olurdu. Geçen yıl alınıp bu yıl adını bile unuttumuz Voronin transferin yakın bir isim. Bekleyelim ve Rafa'nın hata yapıp yapmadığını görelim.

25.07.2008

Fenerbahçe'nin Cicileri


Fenerbahçe yeni sezon formalarını tanıttı. Artık endsütriyel futbolun gerçekleri mi dersiniz? Yoksa taraftar müşteri bağlantısının kaçınılmazı mı dersiniz? Ne derseniz deyin sonuçta artık klüplerimiz en az 4 yeni formayla sezona giriyor ve taraftarlardan da bunlardan beğendiği bir veya birkaçını satın almasını bekliyor. Fener'in yeni formaları için de en çok beyaz enine üç bant olan formayı beğendim. Celtic benzeri olan da güzel. Diğerleri de hoş ve yenilikçi ama bir küçük bir eleştirim (nede olsa rakibiz) olacak. Formalardaki sarı ve lacivert tonları standart olsaydı daha hoş olurdu. Hayırlı ve uğurlu olsun.

Aydın Yılmaz













Hangi Galatasaraylıyla sezon öncesi sohbetine girsek konu Aydın Yılmaz'a gelince gözleri parlıyor. Herkes çok umutlu, herkesin beklentisi yüksek. Aslında bu beklentilerin sebebi kendisi yani yetenekleri. Önce Galatasaray'da, sonra kiralık olarak gittiği İ.B.B.'de kısa dönemde yaptıkları yapacaklarının teminatıydı. Yaşadığı şansız sakatlığın zaman zaman tekrarlanma ihtimali var bildiğim kadarıyla. Eğer bunları yaşamaz ve beklentilerin baskısını taşıyabilir hele bir de ilk 2-3 maçında şansı yaver giderse hem Türk futbolu hem Galatasaray yeni bir kanat oyuncusu kazanacak.

Yukarıdaki fotoğraftakilerin bir kısmı yıldız oldu, bir kısmı olmak üzere, bir kısmı da kayıp gidiyor. Kimler var; Özgürcan Özcan, Uğur Erdoğan,
Uğur Demirok, Oğuza Sabankay, Uğur Uçar, Erkan Ferin, Aydın Yılmaz, Mehmet Güven, Arda Turan, Ferhat Öztorun.

Ryan Giggs

Çok ama çok büyük saygıyı hak eden bir efsane Giggs. Kanat oyuncuları genelde istikrarsızlıkları ve devamsızlıklarıyla ün salmışken, bu kıvrak dahi 18 yıldırı hemen hemen aynı performansla oynuyor. 8 Premiere League Şampiyonluğu, 2 Şampiyonlar Ligi sayısız kupa ve ödüller. Gözünü Cristiano Ronalda bürümeyenler için hala takımın önemli yıldızlarından. Onun sol kanattan yağ gibi akışını, o olağanüstü sol ayağıyla gösterdiği incelikleri umarım bir kaç yıl daha izleyebiliriz.

Bu arada hep merak ederim Beckham'ın kornerlerinde Ryan Giggs etkisi var mıdır diye? Tabi Beckham'a bunu sorma şansım olmadı:) Giggs'in çok karakteristik bir korner stili var ve Beckham'da onun stiline yakın kullanıyor kornerleri. Ya da ben öyle görüyorum. Beckham demişken Giggs belki onun kadar medyatik değil ancak sahada yaptıklarıyla benim nazarımda 5 Beckham eder.

23.07.2008

Ne Olacak Barca'nın Kalesi?

Rıdvan Dilmen'in deyişiyle sabah 5'de oynasalar kalkıp seyredilecek takımdır Barcelona. Ancak belki hücum sevdalarından, belki de basiretsizlikten bir türlü kaleyi sağlama alamadılar. En son güvenilir eldivenler Zubizaretta'ydı ki ben onu bile çok beğenmezdim. Zaten sonrasında gelen hiç bir kaleci o kaleyi dolduramadı.

Şimdi bu dünya devinin kalesinde Victor Valdes var. En büyük avantajı gençliği ve altyapıdan gelmiş olması. Aslında bu yazdıklarımdan başka da elle tutulur bir özelliği de yok kanımca. Yenmeyecek golleri yemesi, hemen hiçbir maçta takımı kurtarmamış olması, kaledeki güvensiz duruşuyla, yakışmıyor bu takıma. Misal şu anda satmaya kalksalar kim talip olur merak ediyorum Valdes'e.

İşin tuhafı, ortalama bir futbolseverin bir çırpıda fark edebildiği kaleci problemini Barcelona yönetiminin görmemesi veya görmezden gelmesi. Bildiğim kadarıyla bu sene de herhangi bir hareket yok kaleci konusunda. Oysa ezeli rakiplerinin Iker Casillas'ı iyi bir kalecinin neler yapabildiğinin en açık örneği. Ne diyelim umarım görürler.

22.07.2008

Ve İmzaladı...

İmzayı görmeden inanmam demiştim imzaladı, formayı bile giydi. Hayırlı olsun.

Ajax'ın Yeni Bombası (!)

Dillere destan altyapısı son yıllarda kan kaybetmeye başlayan, üst üste yaptığı yanlış ve pahalı transferlerle gittikçe çizgisinden uzaklaşan Ajax hatalarına bir yenisini daha ekledi. Barcelona'da Katalan kontenjanından forma giyen Oleguer'i 3 milyon Avro'ya transfer etmişler. Şampiyonlar Ligindeki performansına göre ücret artabilirmiş. Ajax yine kazığın babasını yedi diyor ve çekiliyorum.

Fernanda Meira

Galatasaray taraftarı için artık klasik bir söylem halini almıştır imzayı görmeden inanmam. Meira transferine de hala ihtiyatlı yaklaşıyorum. Ancak eğer gerçekleşirse Galatasaray'ın ihtiyacı olan lider tipli savunmya oyuncusu takıma kazandırılmış olacak.
"Galatasaray'da bu kadar para yok ki nasıl alıyorlar" gibi düşünceler dillendiriliyor. Bana kalırsa Adnan Polat ve ekibi
yabancı transferinde ucuza kaçacak kadar zengin olmadıklarını anladılar. Geçen yılki Bouzid macerası dışında yapılan hamleler olumlu. Lincoln'e verilen para derseniz o da camianın üzerindeki bir baskıyı veya ölü toprağını atma hamlesi olarak düşünüyorum. Ayrıca bu yıl kendisinden
umutsuzca umutluyum... Kısacası Kewell, Linderoth, Nonda, Meira ve herşeye rağmen Lincoln doğru ve yerinde transfer hamleleri. Devamı gelir umarım.

16.07.2008

Kasetteki Final

1986 gönül verdiğim sarı-kırmızılı takım için ilginç bir yıldı. Sezonu namağlup ikinci kapamıştı Galatasaray. O yıllarda lig ikincisiyle kupa finalistininin karşılaştığı bir tür teselli ikramiyesi vardı; Başbakanlık Kupası... Yanılmıyorsam cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık kupası maçları sezon sonunda oynanıyordu ve rakip Altay'dı.

Altay o zamanlar birinci lig diye bahsedilen ligimizde tüm sezonlarda oynamış 4 takımdan biri. Diğer üçünü yazmama gerek yok sanırım. Maçı televizyon vermiyor ya da ben o anda izleyemiyorum, buraları biraz bulanık. Ninemlerdeki radyonun başına kuruluyorum maçı dinlemek için. O arada babamın maçı takip edemediği aklıma geliyor. Teyzemin eski kasetlerinden birini gözüme kestirip maçı radyodon kasete kaydetmeye karar veriyorum. Maçı 8-1 Galatasaray kazanıyor o zamanlar çok sevdiğim Erdal Keser 5 gol birden atıyor. Maçın büyük bölümü kasette ve ben o zamanlar bana büyük gelen bu zaferi arşivlemenin verdiği heyecanı yaşıyorum.

Akşam babam gelince sevinçle maçı dinletiyorum babama. Babam belki de heyecanımı görerek pek bir coşkulu dinliyor ya da mış gibi yapıyor. Sonrasında o kasedi defalarca dinleyip daha sonra tv'den izlediğim golleri kafamda canlandırdım. İçimdeki futbol sevgisini anlatmanın en kısa yolu bu küçük anı bence.

O çocuk büyüdü, koca adam oldu ama futbola olan sevgisi, tutkusu değişmedi. Nerede bir topun peşinde koşan birilerini görsem durur izlerim vaktim yettiğince. Oynamaktan çok izlemeyi sevdim hep, belki de izlemeyi sevdiklerim gibi oynayamamanın verdiği buruklukla...

Merhaba...